Ana içeriğe atla

-Q- Klavyeye Övgü

Güneş batmıştı ve biz geride bıraktıklarıyla yetiniyorduk. Akşamın en güzel rengiydi geride kalan; ölüme en yakışan renkti. Alkolikler bu renkte asarlardı kendilerini. Ve belki otuz yıl sonra intihar manyağı birer alkolik olacak onaltı yaşında ergenler ilk dublelerini bu saatte içerlerdi. Şehrin arka sokağı uyanırdı, gece bekçileri, orospular, vampir sokak köpekleri, sabahçı taksiciler uyanırdı. Bir kamu kuruluşunda mesai dolduran saçlarını topuz yapmış İstanbul eve girer; hırsız, konsomatris, travesti İstanbul, ikinci sınıf sarı bir perukla çıkardı mesaiye.


Sokak ortasında öpüşmenin ve soyu tükenen konakların kuytu bahçelerinde dolunaya rağmen sevişmenin yasak olmadığı şehri sevdik biz. En şaraplı zamanlarımızda, kediler çöp kenarlarına atılmış düşükleri ve tamamlanmamış şiirleri yerken, cami duvarlarına işedik ecele inat. Parklardan sarı menekşeler çaldık rüyasının en tatlı yerinde menekşe kokuları alsın diye sevgilimiz. Hafız Burhan'ın hala Boğaz’da dalgalanan gazelini duyabilmek için “bir ki üç tıp" oynayan da bizdik. Orglu darbukalı çingene düğünlerinde imamın limonatasına votka koyup kucağına dansöz süren de...

Bu şehir hiç uyumaz. Gecenin göz kapakları kapanırken, bir lokma bir hırka için etrafı süzen derviş martıları sivil polis sanıp kovalayacak kadar sarhoş, fraksiyon yorgunu sosyalistler ağlamadan uyuyamayacakları yataklarına yalpalarlar. Ve milliyetçi- muhafazakar börekçiler, en emekçi halleriyle solurlar sabahın taze havasını. Orospular somurulmaktan morarmış memelerini kusar pencerelerden; erketeye yatmış tinerci çocuklar feyiz alıp otuz bir çekebilsinler diye. Kurutulmuş patlıcanlar gibi yan yana bağlanan vapurlarda sefer öncesi son rakılar içilir ve sardunyalara su verilir. İlk tren gelir Haydarpaşa'ya, yeni gecekondular, yeni işporta tezgahları ve minik mafyalar bırakır şehrin göbeğine.

Ve nazlı bir Hint dansözü gibi ağır aheste doğan güneş uyandırır güvercinleri; bir bebek ağlamasıyla yırtılır gündüz insanlarının yataklarının sessizliği. “Günaydın İstanbul" der radyolarda saf sunucular, çünkü bilmezler:

İstanbul hiç uyumaz. İstanbul bin ayrı şehirdir.

Bir öpücük versene...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEVRİM YAPACAADIK DA BİZİ BU İNTERNET BİTİRDİ

bu foto sadece erkek veya lezbiyen veya biseksüel okuyucunun dikkatini yazıya çekmek için konmuştur. Görsel meta tüketimi de insanda "çünkü ben buna değerim!" duygusu yaratıyor. "Koçum benim! Bunların hepsi sana vermek istiyor! Bak nasıl da sıraya girmişler" Son bir kaç gündür tuvalet kitabım Fransa'da 68'de neler olduğunu anlatan, unuttuğum adı da bu minvalde bir şey olan bir kitap. Ondan önce de Vietnam Savaşı'nı okuyordum. Benim için sanıyorum tuvalet aynı zamanda bir okuma mabedi haline gelmiş durumda. Tuvalet dışında okuyamıyorum. İşteki tuvalette ayrı kitap evdekinde ayrı kitap okuyorum. İşteki tercihlerim genelde kafa dağlamayan Amerikan romanları. Bir yandan Gore Vidal'in Düello'sunu bir yandan da Mario Puzo'nun Omerta'sını okuyorum işte. Evde ise genelde araştırma kitaplarından daha fazlasını almıyor kafam. Bazen sırf kitap okumak için çişim olduğu halde takılıyorum tuvalette. Evet manyağım belki, ama sanırım dış dünyanın t

"Makinalaşmak İstiyorum" Şiiri Üzerine

Virgillius'un şu yazısını okuduktan sonra bir cevaba girişip yorum kısmına koyacak oldum. Fekat yorumun limitlerinin almayacağı bir yazıya dönüştüğü için yazacaklarım, buraya almaya uygun görmüş bulunmaktayım efenim. Üstat hazır sen yokken meydanı boş bulup atıp tutayım biraz. “Makinalaşmak İstiyorum” şiiri Nazım Hikmet'in şiirinin gelişme döneminde denediği Fütürist akım dahilindeki bir iki şiirinden birisidir. Fütürist akım İtalya'da Marinetti tarafından başlatılmış daha sonra özellikle Rusya'da faşizme olan açık desteği paranteze alınarak geçmişe dair herşeyi reddeden cesur tavrı öne çıkarılarak Mayakovski ve Hlebnikov tarafından uygulanmıştır. Mayakovski'nin şiirinin bu kadar sert, açık ve kavgacı olmasının sebebi şairin manyak bakan gözleriyle birlikte bu akımdır. Nazım Hikmet'in KUTV'da eğitim görürken okuduğu ve çarpıldığı bu şiir biçimine öykünerek yazdığı bir şiirdir “Makinalaşmak İstiyorum” Biçimsel olarak oldukça özel bir yer tutar Türk şii

Aklıma Takılanlar

Kışın kafelerde, metrolarda filan bir kere bile kitap okuduğunu görmediğim yurdum burcuva kızı neden güneşlenirken kitabına gömülür? Ben biliyom nedenini de, ayıp değil mi güneşin altında kavrulan o zavallı kitabın yapraklarına be güzel ablam ama ya!