Ana içeriğe atla

Replikas

Kelimelerin düşük yaptığı karanlık sokak içlerinde sarhoşlar uyuklayan köpeklerin üstüne kusuyor. Gece yıldızlı ve uyuz Soyuzlar dört dönmede semada. Dolmabahçe sarayındaki bir çini sobadan kalkan toz tanesi Sivis Hoteli protesto eden bir yele takılıp Gümüşsuyu üzerinden uçarak alnıma konuyor.

"...şehrimin damları üzerinden ve Marmara denizinin dibinden geçip" bozkıra yayılıyor sesim; karla kaplı toprakta postal izleri buluyor. Bir de ay halindeyse gece, inceden, pedsiz, kanıyorsa; onca gürültünün ortasında bile Akdeniz'de uyuyan izmaritlerin sesini duyabiliyorum.

Düşüncelerimi toplayamıyorum, kollarım iki yana sarkmış, kendimi başaşağı asılarak cezalandırılan bir yarasa gibi hissediyorum. Ne anlamsız ceza, ne anlamsız cümle...

Hayat başlı başına bir Öner Seyfeddin tuzağı haline gelecek kendimi tutmasam. Yaşadığım her cümlede o kara saçlı topaç çocuk gibi ağlayacağım. Sahi nerede şimdi o çocuk?

Kabarmalar ve soğumalarla, dev bir nabız gibi atıyor kentsoylu bataklığı şehrin. Kuduz bir durum hasıl olmuş, bir koparma, parçalama telaşı tüm saat kulelerinde zamanın. Kasımpaşa'da rimelleri akmış bir gemi, Rus sevgilisinden hatıra bir jiletle bileklerini kesiyor Attila İlhan'a inat. Adı da fena halde Aysel.

Bense beklenmedik haberler bekliyorum tanımadığım avukatlardan:

"Mısır'da işportacılık yapan büyük büyük amcanız öldü, size babayı bıraktı."
Ya da
"Siz aslında gerçekten Japonmuşsunuz. Yani gözlerinizin çekikliği tamamen Japonluktan..."
Ya da
"Kaş açıklarında, Fenikelilerden kalma bir batıkta üzerinde isminiz yazan bir anafor bulundu. Ve içinden -görevlilerin yediklerini saymazsak- dörtbinyirmialtı tane yaprak sarması çıktı."

Ne bileyim ben "Yalnızlık bir tek allaha mahsus evladım" bile bana yeter. Kendimi daha iyi hissederim belki de.

Kısırlaştırılmış kedi tadında geçiriyorum bu ateist mart ayını. Burnumda keskin bir gribal enfeksiyon kokusu, kulaklarım kabalaşma eğiliminde; ve ben kıştan çıksa da göt donduran sazlıklarda Evin,İzmir ve Güzel Marmara içiyorum cüce ortaçağ zebanileriyle.

Garip bir Kudüsleşme var şehrin meteor İlminde: Hava açık ve bombalı. Boku bokuna ölümün rüzgarı 12-14 terör şiddetinde esiyor alışveriş merkezlerinde. “O bir melekti” cümlesinin ilk kez etiyle kemiğiyle gerçek bir insan için söylendiğini duyunca oturup darma duman ağlıyorum.

İşte böyle Ernest Abi. Ara sıra kabak tadı verse de, hayat inatla ihtiyar balıkçıyı oynuyor. Ölüm denen puşt köpekbalığıysa tenkenin kenarındaki kılıç balığından kalan kılçıklarla üçbin ayrı dişini karıştırıyor.

Selam olsun doğdukları yerde ölenlere

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEVRİM YAPACAADIK DA BİZİ BU İNTERNET BİTİRDİ

bu foto sadece erkek veya lezbiyen veya biseksüel okuyucunun dikkatini yazıya çekmek için konmuştur. Görsel meta tüketimi de insanda "çünkü ben buna değerim!" duygusu yaratıyor. "Koçum benim! Bunların hepsi sana vermek istiyor! Bak nasıl da sıraya girmişler" Son bir kaç gündür tuvalet kitabım Fransa'da 68'de neler olduğunu anlatan, unuttuğum adı da bu minvalde bir şey olan bir kitap. Ondan önce de Vietnam Savaşı'nı okuyordum. Benim için sanıyorum tuvalet aynı zamanda bir okuma mabedi haline gelmiş durumda. Tuvalet dışında okuyamıyorum. İşteki tuvalette ayrı kitap evdekinde ayrı kitap okuyorum. İşteki tercihlerim genelde kafa dağlamayan Amerikan romanları. Bir yandan Gore Vidal'in Düello'sunu bir yandan da Mario Puzo'nun Omerta'sını okuyorum işte. Evde ise genelde araştırma kitaplarından daha fazlasını almıyor kafam. Bazen sırf kitap okumak için çişim olduğu halde takılıyorum tuvalette. Evet manyağım belki, ama sanırım dış dünyanın t

"Makinalaşmak İstiyorum" Şiiri Üzerine

Virgillius'un şu yazısını okuduktan sonra bir cevaba girişip yorum kısmına koyacak oldum. Fekat yorumun limitlerinin almayacağı bir yazıya dönüştüğü için yazacaklarım, buraya almaya uygun görmüş bulunmaktayım efenim. Üstat hazır sen yokken meydanı boş bulup atıp tutayım biraz. “Makinalaşmak İstiyorum” şiiri Nazım Hikmet'in şiirinin gelişme döneminde denediği Fütürist akım dahilindeki bir iki şiirinden birisidir. Fütürist akım İtalya'da Marinetti tarafından başlatılmış daha sonra özellikle Rusya'da faşizme olan açık desteği paranteze alınarak geçmişe dair herşeyi reddeden cesur tavrı öne çıkarılarak Mayakovski ve Hlebnikov tarafından uygulanmıştır. Mayakovski'nin şiirinin bu kadar sert, açık ve kavgacı olmasının sebebi şairin manyak bakan gözleriyle birlikte bu akımdır. Nazım Hikmet'in KUTV'da eğitim görürken okuduğu ve çarpıldığı bu şiir biçimine öykünerek yazdığı bir şiirdir “Makinalaşmak İstiyorum” Biçimsel olarak oldukça özel bir yer tutar Türk şii

Aklıma Takılanlar

Kışın kafelerde, metrolarda filan bir kere bile kitap okuduğunu görmediğim yurdum burcuva kızı neden güneşlenirken kitabına gömülür? Ben biliyom nedenini de, ayıp değil mi güneşin altında kavrulan o zavallı kitabın yapraklarına be güzel ablam ama ya!