Ana içeriğe atla

Guiseppe'nin Hasbıhali

Gecenin bütün müstahkem mevkileri ele geçirdiği bir saatteyim. Günışığı tüm cephelerde yenik. Bir yerlerde gücünü topluyor. Top mermileri taşıtıyor köylü kadınlara ve onbeşlik şarapnelin koynunda çocuklar uyuyor. Bense işgal ordularını bekleyen bir Rum kadar hain ve mutluyum. Her halükarda sabahın olacağını bilmezlikten gelerek geçiyor zamanım.

Ne diyordu ünlü İtalyan şair Guiseppe D'arranciata 2.Dünya savaşından hemen sonra:

Eskiden muhteşem hakimiyetinden
Yıldızları göremediğim belediye sarayının
Yıkıntıları üstünden seyrediyorum
Tüm gölgelerini Ay’ın.

İtalyan edebiyatının bu en tanınmamış, en gizli kalmış, hatta İtalyanlar tarafından bile tanınmayan ve hatta hiç yaşamamış ya da en azından biraz önce ismi doğan şairi, ben olmasaydım var olmayacaktı. Ve sana, bana ve evrendeki her şeye iğrenç bir Paranoyum Matrixum (Ulan Acaba?) virüsü bulaştırmayacaktı.

Belki de baba tarafından Kars'lıydı Guiseppe, gizli din ve homoseksüellik taşıyordu. Tuvalette herkesten gizli kudüm çalardı. Libya'da savaşmış ve sırf arkadaşlarına erkekliğini ispat etmek için tecavüz edip öldürmek zorunda kaldığı kömür gözlü, iri memeli bir Arap orospusundan frengi kapmıştı. Belki de Mussolini'yi İtalya'nın adını hatırlayamadığım bir yerinde idam edip bir ağaca astıklarında, parmaklarını uzatıp acımadan Duce'sinin gözünü çıkaran da oydu. Tamam Guiseppe, beynimin dehlizlerinden çıkabilirsin artık.

Bir filmde vardı. Başında. Bir ip cambazı simsiyah giysileri ve üzüntü makyajı içinde ipin üstünde yürür, yürür, yürür. Bir noktaya gelince durur. Elindeki gül yapraklarını boşluğa bırakıverir. Yaprakların düştüğü yer bir mezardır. Sirkleri bir şehirden diğerine giderken bir arkadaşları trafik kazası geçirmiş ve ölmüştür. Onu bu şekilde uğurlarlar.

Şişli Camiinde, cenazesi bol sabahlarda, portatif masaları ve matbu makbuzlarıyla, eğitim vakıfları, körler derneği, iktidarsızlar dayanışması gibi civil civil toplum örgütlerinin görevlileri olur. Masalarını açarlar, makbuzlarını özenle yerleştirirler, bir boka benzemeyen madeni çelenklerini en görünür yere koyarlar, çelenklerin üstüne yazılacak hayırsever isimler için harflerini hazırlarlar. Sonra cenaze töreni ve namazın gelmesini beklerler. Beklerken de at yarışı dinler cep telefonuyla önemsiz görüşmeler yaparlar

-Alloo... Camideyim... Sen nerdesin?-

Ya da birbirleriyle şakalaşıp gülerler. Sonra ölenin yakınları yavaş yavaş gelmeye başlar. Biraz önce kikirdeyenlerin yüzünde ciddi bir ifade oluşur hemen. Saygılı hatta üzgün. İşleri bitince de... Aman off bana ne ya.

Sinema hayattan daha güzeldir.

Di mi Guiseppe?

Yorumlar

Unknown dedi ki…
usta bence çok iyisin ama seni ben bile anlamakta zorluk çekerken.....
biliyorsun bir telefon sapığının en çok korktuğu şey yanlış anlaşılmaktır.
Gökhan dedi ki…
Eyvallah usta, beni gelecek nesiller anlayacak :P

Bu arada telefon sapığının korkusunu bilmiyordum, öğrenmiş oldum sayende, güzelmiş :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEVRİM YAPACAADIK DA BİZİ BU İNTERNET BİTİRDİ

bu foto sadece erkek veya lezbiyen veya biseksüel okuyucunun dikkatini yazıya çekmek için konmuştur. Görsel meta tüketimi de insanda "çünkü ben buna değerim!" duygusu yaratıyor. "Koçum benim! Bunların hepsi sana vermek istiyor! Bak nasıl da sıraya girmişler" Son bir kaç gündür tuvalet kitabım Fransa'da 68'de neler olduğunu anlatan, unuttuğum adı da bu minvalde bir şey olan bir kitap. Ondan önce de Vietnam Savaşı'nı okuyordum. Benim için sanıyorum tuvalet aynı zamanda bir okuma mabedi haline gelmiş durumda. Tuvalet dışında okuyamıyorum. İşteki tuvalette ayrı kitap evdekinde ayrı kitap okuyorum. İşteki tercihlerim genelde kafa dağlamayan Amerikan romanları. Bir yandan Gore Vidal'in Düello'sunu bir yandan da Mario Puzo'nun Omerta'sını okuyorum işte. Evde ise genelde araştırma kitaplarından daha fazlasını almıyor kafam. Bazen sırf kitap okumak için çişim olduğu halde takılıyorum tuvalette. Evet manyağım belki, ama sanırım dış dünyanın t

"Makinalaşmak İstiyorum" Şiiri Üzerine

Virgillius'un şu yazısını okuduktan sonra bir cevaba girişip yorum kısmına koyacak oldum. Fekat yorumun limitlerinin almayacağı bir yazıya dönüştüğü için yazacaklarım, buraya almaya uygun görmüş bulunmaktayım efenim. Üstat hazır sen yokken meydanı boş bulup atıp tutayım biraz. “Makinalaşmak İstiyorum” şiiri Nazım Hikmet'in şiirinin gelişme döneminde denediği Fütürist akım dahilindeki bir iki şiirinden birisidir. Fütürist akım İtalya'da Marinetti tarafından başlatılmış daha sonra özellikle Rusya'da faşizme olan açık desteği paranteze alınarak geçmişe dair herşeyi reddeden cesur tavrı öne çıkarılarak Mayakovski ve Hlebnikov tarafından uygulanmıştır. Mayakovski'nin şiirinin bu kadar sert, açık ve kavgacı olmasının sebebi şairin manyak bakan gözleriyle birlikte bu akımdır. Nazım Hikmet'in KUTV'da eğitim görürken okuduğu ve çarpıldığı bu şiir biçimine öykünerek yazdığı bir şiirdir “Makinalaşmak İstiyorum” Biçimsel olarak oldukça özel bir yer tutar Türk şii

Aklıma Takılanlar

Kışın kafelerde, metrolarda filan bir kere bile kitap okuduğunu görmediğim yurdum burcuva kızı neden güneşlenirken kitabına gömülür? Ben biliyom nedenini de, ayıp değil mi güneşin altında kavrulan o zavallı kitabın yapraklarına be güzel ablam ama ya!