Martılardan gençliğimin hesabını sormaya geldim mendireğe. "Yediniz ulan beni!" diyerek taş atıyordum onlara. Başkalarının kelimeleriyle oynuyordum kendi oyunumu. Şu uçan beyaz kuşa martı demeyi dedelerimizden biri bildi. "Şu"ya şu, "uçan"a uçan, "beyaz"a beyaz ve "kuş "a kuş diyen de o puşt dedelerimizden -hadi kadınların hakkını yemeyelim- o kaltak ninelerimizden biriydi zaten.
Yıldızlar inatla yer değiştiriyordu. Galile (Ukalalık etme! Biz de biliyoruz tam adının Galileo Galilei olduğunu) inatla yıldızların değil dünyanın yer değiştirdiğini söylüyordu. Ben Galile'yi dövüyordum. Galile içip sarhoş oluyordu, "Ben sana ne yaptım? Niye dövüyosun ulan allahsız!" diye bağırarak ağlıyordu. Ben Galile'yi bir daha dövüyordum.
Kozyatağı'ndaki evimin balkonunda oturup yıldızlı bir Bodrum akşamında aşık olacağım kızı düşünüyordum. Ama yıldızlı bir Bodrum akşamı yaşayıp yaşamayacağım, yaşasam bile yıldızlı bir Bodrum akşamı yaşadığımın farkına varıp varmayacağım, varsam da böyle bir akşamda ışık saçan bir kızla karşılaşıp karşılaşmayacağım, karşılaşsam bile onun beni farkedip etmeyeceği, etse de bana yüz verip vermeyeceği, verse bile benim o yüzü alıp almayacağım, alsam da aramızda gümbür gümbür bir aşkın başlayıp başlamayacağı, başlasa bile bu gümbürtünün etkisiyle Bodrum'un 6.2 şiddetinde bir depremle ortadan ikiye yarılıp yarılmayacağı, yarılsa da ikimizden birinin bu yarıktan aşağı düşerek arzın ta ebesinin merkezine doğru yolculuk edip etmeyeceği, etse bile şans eseri hayatta kalanın -eh artık hayatta kalmaya da ne kadar şans denirse- diğerini anında unutup unutmayacağı, unutmasa da başkalarıyla düzüşüp düzüşmeyeceği, düzüşmese bile bir tekkeye girip inzivaya çekilmeyeceği, inzivaya çekilse de bir gün şeyhine yoğurt almak için bakkala giderken efkarlanmış ve hatta freni patlamış bir kamyonun altında kalıp kalmayacağı tamamen meçhuldür. Öyleyse bir kız için ölmeye değer mi be abi?
Yıldızlar inatla yer değiştiriyordu. Galile (Ukalalık etme! Biz de biliyoruz tam adının Galileo Galilei olduğunu) inatla yıldızların değil dünyanın yer değiştirdiğini söylüyordu. Ben Galile'yi dövüyordum. Galile içip sarhoş oluyordu, "Ben sana ne yaptım? Niye dövüyosun ulan allahsız!" diye bağırarak ağlıyordu. Ben Galile'yi bir daha dövüyordum.
Kozyatağı'ndaki evimin balkonunda oturup yıldızlı bir Bodrum akşamında aşık olacağım kızı düşünüyordum. Ama yıldızlı bir Bodrum akşamı yaşayıp yaşamayacağım, yaşasam bile yıldızlı bir Bodrum akşamı yaşadığımın farkına varıp varmayacağım, varsam da böyle bir akşamda ışık saçan bir kızla karşılaşıp karşılaşmayacağım, karşılaşsam bile onun beni farkedip etmeyeceği, etse de bana yüz verip vermeyeceği, verse bile benim o yüzü alıp almayacağım, alsam da aramızda gümbür gümbür bir aşkın başlayıp başlamayacağı, başlasa bile bu gümbürtünün etkisiyle Bodrum'un 6.2 şiddetinde bir depremle ortadan ikiye yarılıp yarılmayacağı, yarılsa da ikimizden birinin bu yarıktan aşağı düşerek arzın ta ebesinin merkezine doğru yolculuk edip etmeyeceği, etse bile şans eseri hayatta kalanın -eh artık hayatta kalmaya da ne kadar şans denirse- diğerini anında unutup unutmayacağı, unutmasa da başkalarıyla düzüşüp düzüşmeyeceği, düzüşmese bile bir tekkeye girip inzivaya çekilmeyeceği, inzivaya çekilse de bir gün şeyhine yoğurt almak için bakkala giderken efkarlanmış ve hatta freni patlamış bir kamyonun altında kalıp kalmayacağı tamamen meçhuldür. Öyleyse bir kız için ölmeye değer mi be abi?
Yorumlar
Magisa, güldürsün be