Ana içeriğe atla

Örtmenimizin Canı Ders Yapmak İstemediği İçin Yazdırdığı Serbest Konulu Kompozisyon

Başlık: Serbest Kompozisyon

Ben bu kompozisyonumda hayal kuyuma düşen bazı konuları sizinle paylaşmak istiyorum örtmenim.

En çok takıldığım şeylerden birisiyle başlamak niyet, amaç ve kararlılığında olduğumu belirterek kompozisyonuma başlamak istiyorum örtmenim.

Benim en çok takıldığım şeylerden bir şey de "Ofis Çiftçinin Kara Gün Dostudur" özlü sözü örtmenim. İzmir-Alsancak'ta ve İstanbul-Haydarpaşa'da bulunmakta bulunan TMO (İnanır mısınız örtmenim ben hep bunu DMO'nun sertleşmişi sanıyordum örtmenim) silolarında -yani güvercin lokantalarında- okumayı yeni söken küçüklerimiz kolayca okuyabilsinler ve zaten okuma bilen büyüklerimiz hiç dikkat etmesinler diye dev harflerle yazılmış ve tarihe kadim -yani kadir'in yanlış yazılmışı- bir dostluğu sonsuza dek/kadar ilan etmiş yazılardan bahsediyorum örtmenim. "OFİS ÇİFTÇİNİN KARA GÜN DOSTUDUR".

Doğal olarak natürel bir şekilde benim aklıma sorular geliyor örtmenim. Niye Türkiyemiz güzel ülkemizin, sanayileşmekte olan (itiraf ediyorum bu lafı televizyondan çaldım)iki güzide —yani... eşanlamlısını bilmiyom- şehrinin tam da göbeğinden, akıllarımızda köy ve kır ortamlarıyla özdeşleşmiş, milletimizin efendisi çiftçilere seslenilmektedir?

Hadi çiftçiler, çiftçilerimiz, bu çağrıyı duydular diyelim; ofis çiftçinin nasıl kara gün dostu olmaktadır. Ofisle çiftçi, bir Beşiktaş vapurunun kıç tarafında kendilerine, kaptanlıkla işgal eden -yani işi o olan- babamla halamın söylediğine göre alkoliklikle işgal eden -yani, aynısı- eniştemin kurduğu gibi bir çilingir sofrası kurup, batmakta olan güneşe karşı rakı mı içmektedirler acaba?

- Şerefine be ofisim...

- Sağlığına be çiftçicim en kara günümüz böyle olsun!

Hatta, Denizkızı Eftalya'nın ruhunu çağırıp onunla Bebek'ten Çengelköy'e oradan da Arnavutköy'e ve Paşabahçe'ye, Avrupa benim Asya senin, Boğaz'ın sonuna kadar giderek nefs-ül nefaset -yani divan şiiri- bir Sanat Musikisi turu atıyorlardır. Belki de ikisi de Eftalya'nın hayaletine aşık oluyor ve zavallı kadının zatürree'ye -yani öksürük- yakalandığı yerde birbirleriyle kavga edip bir kara gün dostluğunun daha her gece tekrar tekrar paramparça olmasına neden oluyorlardır. Güneş ise her gecenin sonunda akşamdan kalan kırıkları toplayıp onları yeniden barıştırıyordur belki de...


Kafanızın iyice karmakarışık bir karışıma girdiğini tahmin edebiliyorum tahminimce örtmenim. Ama daha bitmedi.

En önemli hayalimse örtmenim imamlarla ilgili hayal kuruyorum örtmenim. İmamların grevli, toplu sözleşmeli sendika hakkı için eylem yaptıklarını hayal ediyorum örtmenim. Bir de sırtlarına Kur'an-ı Kerim'den -yani dünyanın en çok satan üç kitabından biri- sayfalar astıklarını düşünebiliyor musunuz? Evet örtmenim bildiniz Sıffın savaşındaki gibi. Polislerin tam imamların sırtına coplarını indirecekleri sırada ne yapacaklarını şaşırmış halde kalakaldıklarını düşünüyorum sonra. Ne ilginç ve intıristing -yani ay sipik ingiliş de aynı zamanda nat e boru- bir manzara olurdu di mi?

Acaba imamlar bu şekil bir gaz çıkarsaydı cemaatte nasıl bir hareketlenme olurdu merak ediyorum örtmenim. Bir de bunu yazdıktan sonra beni siz, imamlar, polisler, koyu Sünniler ve koyu Alevilerden başka kim döverdi onu merak ediyorum örtmenim. Toplumsal Paranoya ne demek örtmenim?

Ben büyüyünce kimyager olup semtimizin pazarındaki işe yaramaz sebze parçalarından ilaçlar yapacağım örtmenim. Tartıldıktan sonra acımasızca kesilip atılan yerli muz koçanlarından kısırlığa çare bulacağım; karnıbaharların yeşil yapraklarından kansere; pırasa, kereviz ve taze soğan saplarından yaptığım kokteylle de AİDS'e... çare bulmak üzereydim ki güzelim kompozisyonumu yırttınız örtmenim. O zavallı sebze parçalarının psikolojisinden hiç anlamadığınız belli. Sizin hayal kurma damarlarınız tıkanmış örtmenim. Ama hiç merak etmeyin. Hıyar çiçeklerinden yapacağım ilaçla sizin derdinize de bir çare bulacağım.


NOT: Ben bu yazıyı yazdığımda imamlar henüz greve gitmemişlerdi.

Yorumlar

ena dedi ki…
Dün tesadüfen keşfettim burayı da ben de işimden oldum, aynı sayfada durup kaldı çeviriler...Okumaktan gözlerim de ağrıdı biraz.Sulandı filan...
Ama ne yapayım, okurken en çok aradığım şeylerden birini buldum. Hem gülüp hem hüzünlenebilmek yani.Kafası karışıklardan başka da çok kimse başaramaz bunu herhalde. Okurun gönlünü karıştırmayı yani...
Teşekkür ederim....
Gökhan dedi ki…
Hoşgeldiniz efenim, bu blogun temel amacı zaten hem eylendirip hem de güldürürken bir de üstüne eğitmek değilse nedir allaşkına. Bir şeyleri değil herşeyleri gerek kakara kukarayla gerek hüzünle -ki bir şeyleri hüzne bulamak da asıl anlamını çarpıtmaktır aslında- ti'ye almayacaksak niye yaşıyoruz ki zaten.
ena dedi ki…
"Hayal kurma damarları tıkanmış" insanlarla dolu bir çevrede tam da böyle bir maksada hizmet eden birileri ile karşılaşmak hoş oldu, hoş... Tekrar teşekkür eder, hoş gördük, hem de çok hoş gördük demek isterim.Takipteyiz...
Gökhan dedi ki…
Bizi izlemeye devam ediniz :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEVRİM YAPACAADIK DA BİZİ BU İNTERNET BİTİRDİ

bu foto sadece erkek veya lezbiyen veya biseksüel okuyucunun dikkatini yazıya çekmek için konmuştur. Görsel meta tüketimi de insanda "çünkü ben buna değerim!" duygusu yaratıyor. "Koçum benim! Bunların hepsi sana vermek istiyor! Bak nasıl da sıraya girmişler" Son bir kaç gündür tuvalet kitabım Fransa'da 68'de neler olduğunu anlatan, unuttuğum adı da bu minvalde bir şey olan bir kitap. Ondan önce de Vietnam Savaşı'nı okuyordum. Benim için sanıyorum tuvalet aynı zamanda bir okuma mabedi haline gelmiş durumda. Tuvalet dışında okuyamıyorum. İşteki tuvalette ayrı kitap evdekinde ayrı kitap okuyorum. İşteki tercihlerim genelde kafa dağlamayan Amerikan romanları. Bir yandan Gore Vidal'in Düello'sunu bir yandan da Mario Puzo'nun Omerta'sını okuyorum işte. Evde ise genelde araştırma kitaplarından daha fazlasını almıyor kafam. Bazen sırf kitap okumak için çişim olduğu halde takılıyorum tuvalette. Evet manyağım belki, ama sanırım dış dünyanın t

"Makinalaşmak İstiyorum" Şiiri Üzerine

Virgillius'un şu yazısını okuduktan sonra bir cevaba girişip yorum kısmına koyacak oldum. Fekat yorumun limitlerinin almayacağı bir yazıya dönüştüğü için yazacaklarım, buraya almaya uygun görmüş bulunmaktayım efenim. Üstat hazır sen yokken meydanı boş bulup atıp tutayım biraz. “Makinalaşmak İstiyorum” şiiri Nazım Hikmet'in şiirinin gelişme döneminde denediği Fütürist akım dahilindeki bir iki şiirinden birisidir. Fütürist akım İtalya'da Marinetti tarafından başlatılmış daha sonra özellikle Rusya'da faşizme olan açık desteği paranteze alınarak geçmişe dair herşeyi reddeden cesur tavrı öne çıkarılarak Mayakovski ve Hlebnikov tarafından uygulanmıştır. Mayakovski'nin şiirinin bu kadar sert, açık ve kavgacı olmasının sebebi şairin manyak bakan gözleriyle birlikte bu akımdır. Nazım Hikmet'in KUTV'da eğitim görürken okuduğu ve çarpıldığı bu şiir biçimine öykünerek yazdığı bir şiirdir “Makinalaşmak İstiyorum” Biçimsel olarak oldukça özel bir yer tutar Türk şii

Aklıma Takılanlar

Kışın kafelerde, metrolarda filan bir kere bile kitap okuduğunu görmediğim yurdum burcuva kızı neden güneşlenirken kitabına gömülür? Ben biliyom nedenini de, ayıp değil mi güneşin altında kavrulan o zavallı kitabın yapraklarına be güzel ablam ama ya!