Ana içeriğe atla

Mangia Lunga

Bundan yıllar önce bir ay kadar İtalya'nın Perugia şehrinde ikamet etmiştim. Yılların getirdiği değişimle birlikte bugün bende bıraktığı duygu "git yerleş üç ay, roman yaz anasını satayım"dır. Yüksek binaların arasında kalan dar sokaklarında yürürken Perugia'ya İtalyancalarını mükemmelleştirmeye gelmiş Koreli sopranoların okuduğu aryaları duyar insan. Bir güzel kavı vardır meydana çıkan dar girişe kıvrılmadan hemen önce sağda. Fena mekan hafızam vardır, on yıldan fazla zaman oldu oraya gitmeyeli ama bugün gidelim dolaştırırım sizi allaama.

O meydana çıkmadan önceki dar kıvrımın üstünde bir lokanta vardı, hala da vardır sanıyorum. Bir pazar günü hiç unutmam, öğleden biraz önce o sokaktan meydana çıkarken uzun bir masaya yayılmış 10-15 kişilik bir arkadaş/akraba grubunun tatlı tatlı muhabbet ettiğini görmüştüm. Orda burda dolaşarak ve Perugia'nın 100 yıllık Meydan Pastanesi'nde (Adı bu değildi elbette) dünyanın en güzel tiramisusunu yiyerek geçirdiğim saatlerden sonra akşam eve dönerken, 7/8 sularında aynı şerefsizler grubunu orda gördüm tekrar. Yerlerinden kalkmamışlardı ve hala yiyip içip muhabbet ediyorlardı. Başkası böyle bir şeyi kıskanır mı bilmiyorum ama hayvan gibi kıskandığımı, çaktırmadan boş sandalyelerden birine kıçımı yerleştirip "Si! Si! Prego! Domenica, rossi, salvatore" demek istediğimi bugün gibi hatırlarım.

İtalyanlar Mangia Lunga terimini Lunga Marcia'dan bozarak türetiyorlar. Şimdi tabi öncelikle ikisini de açıklamak lazım. Mangia Lunga, "Uzun Yemek". La Lunga Marcia ise "Uzun Yürüyüş". Çin komünistlerinin kendilerini çeviren Çan Kay Şek kuvvetleri tarafından yokedilmemek için güneyden kuzeye doğru başlattıkları 13 bin kilometrelik yürüyüşe verilen ad. Başladıklarında 100 bin kişi, bitirdiklerinde 30 bin kişiler, bayağı bir kırılmışlar yolda yani.

Neyse efenim, Mangia Lunga'nın amacı da yemek için yürümek aslında. Lezzet meraklısı bir grup bir araya gelir, bir gün içinde yürüyerek dolaşabilecekleri bir alan dahilinde farklı lezzetleri tatmaya odaklanırlar. Ben Perugia'dayken yapılan Mangia Lunga dünya lezzetleri üzerineydi. Babaların programı giriş suşi, gelişme falafel, sonuç Tunus tatlıları gibi bir şeydi. Çizdikleri rota üzerindeki restoranlarda durup farklı ülke mutfaklarından bir şeyleri tadıp, tıka basa doymayıp, aynen devam ediyorlardı. Biraz önce internetten baktım, gelenek hala sürüyor.

O masanın başında oturup sabahtan akşama kadar tatlı bir yaz sıcağında muhabbet ederek yemek yiyen o İtalyanları gördükten sonra Mangia Lunga'yı ben de kendime göre yeniden yorumladım. Bana göre uzun yemek yiyenler, yani Mangia Lunga yapanlar, o masadaki güzel insanlardı. onları ne zaman hatırlasam hep aklımdan Mangia Lunga terimi geçer.

Yorumlar

polente dedi ki…
yapalım biz de bir İstanbul denemesini, bakalım ne çıkacak ya da çıkmayacak.
Adsız dedi ki…
Evet, evet, keşke biz de yapsak!
sarya dedi ki…
Sizlerde güzel ve samimi insanlarsınız toplandığınızda çok keyifli sohbetler olacağına hiç şüphem yok. Evet evet Sevgili Müge yapın bende gelicem :))
Gökhan dedi ki…
e ben başlatayım o zaman bu sektörü, madem boşluk var burda.
Vladimir dedi ki…
Köyden bozma şehrimiz İzmi^r'de bile yapılabilir, fazla bilinmeyen lezzet duraklarına takıla takıla. Çok iyi fikir :)
Gökhan dedi ki…
Benim bi söğüşçü Ahmet abi vardı mesela, ondan başlanabilir. Eskiden Alsancak'ta Cumhuriyet Meydanı'na bakan bir sokaktaydı. En son duyduğum Tepecik Devlet Hastanesinin karşısındaymış. Dünyanın en güzel söğüşüydü hala da öyledir büyük ihtimalle.

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEVRİM YAPACAADIK DA BİZİ BU İNTERNET BİTİRDİ

bu foto sadece erkek veya lezbiyen veya biseksüel okuyucunun dikkatini yazıya çekmek için konmuştur. Görsel meta tüketimi de insanda "çünkü ben buna değerim!" duygusu yaratıyor. "Koçum benim! Bunların hepsi sana vermek istiyor! Bak nasıl da sıraya girmişler" Son bir kaç gündür tuvalet kitabım Fransa'da 68'de neler olduğunu anlatan, unuttuğum adı da bu minvalde bir şey olan bir kitap. Ondan önce de Vietnam Savaşı'nı okuyordum. Benim için sanıyorum tuvalet aynı zamanda bir okuma mabedi haline gelmiş durumda. Tuvalet dışında okuyamıyorum. İşteki tuvalette ayrı kitap evdekinde ayrı kitap okuyorum. İşteki tercihlerim genelde kafa dağlamayan Amerikan romanları. Bir yandan Gore Vidal'in Düello'sunu bir yandan da Mario Puzo'nun Omerta'sını okuyorum işte. Evde ise genelde araştırma kitaplarından daha fazlasını almıyor kafam. Bazen sırf kitap okumak için çişim olduğu halde takılıyorum tuvalette. Evet manyağım belki, ama sanırım dış dünyanın t

"Makinalaşmak İstiyorum" Şiiri Üzerine

Virgillius'un şu yazısını okuduktan sonra bir cevaba girişip yorum kısmına koyacak oldum. Fekat yorumun limitlerinin almayacağı bir yazıya dönüştüğü için yazacaklarım, buraya almaya uygun görmüş bulunmaktayım efenim. Üstat hazır sen yokken meydanı boş bulup atıp tutayım biraz. “Makinalaşmak İstiyorum” şiiri Nazım Hikmet'in şiirinin gelişme döneminde denediği Fütürist akım dahilindeki bir iki şiirinden birisidir. Fütürist akım İtalya'da Marinetti tarafından başlatılmış daha sonra özellikle Rusya'da faşizme olan açık desteği paranteze alınarak geçmişe dair herşeyi reddeden cesur tavrı öne çıkarılarak Mayakovski ve Hlebnikov tarafından uygulanmıştır. Mayakovski'nin şiirinin bu kadar sert, açık ve kavgacı olmasının sebebi şairin manyak bakan gözleriyle birlikte bu akımdır. Nazım Hikmet'in KUTV'da eğitim görürken okuduğu ve çarpıldığı bu şiir biçimine öykünerek yazdığı bir şiirdir “Makinalaşmak İstiyorum” Biçimsel olarak oldukça özel bir yer tutar Türk şii

Aklıma Takılanlar

Kışın kafelerde, metrolarda filan bir kere bile kitap okuduğunu görmediğim yurdum burcuva kızı neden güneşlenirken kitabına gömülür? Ben biliyom nedenini de, ayıp değil mi güneşin altında kavrulan o zavallı kitabın yapraklarına be güzel ablam ama ya!